Şempanzeler gruplar halinde yaşarlar. Yaşadıkları koca ormanlarda bu gruplar sürekli rekabet halindedir ve kendilerine belirledikleri bölgeleri korumak için kıyasıya savaşırlar. Bu savaşların çok kanlı ve ölümcül sonuçları olur. Erkek, dişi, yavru birçok şempanze acımasızca öldürülür. Ormana dışarıdan bakan biri için bu valhşetin hiçbir anlamı yoktur. Çünkü hepsi aynı türdür, genetik açıdan aralarında anlamlı bir fark yoktur. Ormandaki meyveler de bütün şempanzelere yetecek kadar boldur. Yani huzur ve refah içinde yaşayabilecek tüm imkanlara sahip olmalarına karşın birbirlerini vahşice öldürüp dururlar.
Şimdi biraz ormandan yukarı doğru uzaklaşalım ve yeryüzüne yukarıdan bakalım. Kocaman, göz alıcı mavi bir gezegen görürüz. Peki, sandığımız kadar kocaman mıdır acaba? Biraz daha uzaklaşalım ve güneş sistemimizin dışına çıkalım. Güneşin devasa boyutlarının yanında dünyamızı seçmek çok zorlaşacaktır. Biraz daha uzaktan bakmaya niyetlendiğimizde ise Samanyolu Galaksisi’nde bizim güneşimiz gibi 400.000.000.000 (dörtyüz milyar) yıldız olduğunu görürüz. Bu sayıya kadar saymaya kalktığınızda ömrünüz yetmeyecektir. Bazıları o kadar büyüktür ki bizim güneşimiz yanlarında küçücük kalır. İşte bu yüz milyarlarca yıldız Samanyolu galaksisi içinde sarmal bir şeklinde dönüp durur. Galaksimiz sürekli patlamalarla yok olan ve yeni oluşan yıldızlarla doludur. Sonsuz bir hareket ve devinim vardır. Ancak uzay boşluğu sadece bundan ibaret değildir. Bilinen, gözlemleyebildiğimiz evrende bizim galaksimiz dışında yüz milyar daha galaksi olduğunu biliyoruz. Bunların bir kısmı Samanyolu galaksisinden çok daha fazla, hatta trilyonlarca yıldız içeriyorlar. Bu yıldızların kaç tanesinde gezegen sistemleri var, kaç gezegende yaşam var, bunları şimdilik bilmemiz mümkün değil. Ancak olasılık hesapları yaparak tahmin edebiliyoruz. Evet, yüz milyarlarca hatta trilyonlarca yıldıza sahip yüz milyarlarca galaksiden söz ediyoruz. Sonsuz enginlikteki bu evreninin bir köşesindeki küçük bir yıldızın yörüngesinde dönen, toz tanesi kadar bile olmayan bir gezegende bir şekilde varlık bulmuş, bilinç geliştirmiş canlılarız. Kendi varlığını sorgulayabilecek bilinçteki tek canlıyız bu gezegende. Kendi ahlaki kurallarını belirleyen, sanat yapabilen, felsefe ve bilim gibi etkinlikler geliştirmiş, doğayı, çevresini kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirebilen, eşya üretebilen, medeniyet kurabilmiş canlılarız.
Ancak tüm bunlara rağmen bize dışarıdan, dünya dışından bakanlar hakkımızda nasıl düşünürdü acaba? Bizim ormanda yaşayan şempanzelere bakıp da ne kadar ilkel bilinç düzeyinde olduklarını düşündüğümüz gibi, aynı şeyleri bizim için de söylerlerdi eminim. Evrenin bir köşesindeki ıssız bir gezegende barış ve refah içinde yaşamak varken durmadan birbirini yiyen, suni düşmanlıklar yaratarak dünyayı bitmeyen çatışmalar ve sefalet yuvası haline çeviren tuhaf bir tür olarak tanımlarlardı bizi büyük ihtimalle. Belki de bize baktıklarında kendi geçmişlerini görüp, uygarlık olarak kat etmemiz gereken daha çok yol olduğunu düşünürlerdi.
Küçük bir azınlık sefahat ve lüks içinde yaşarken insanlığın büyük çoğunluğunun sefalet ya da kıt kanaat geçim koşullarına razı gelmesini dayatan bir sistem her gün her dakika olumlanıyor günümüzde. Bütün değerleri yaratan, üreten, emeğiyle, beyniyle dünyayı sırtında taşıyan insanların karşısında sadece ekonomik ve siyasi iktidara sahip oldukları için dünya kaynaklarının yüzde seksenini sömüren asalak bir azınlık bu düzenin devam etmesi ve iktidarlarının sürekliliği için tüm dünya halklarına durmadan gerici, nefret dolu ideolojiler pompalıyor, insanları bilinçli olarak cahil bırakma projeleri üretiyor, yapay gerilimler ve ayrımlar yaratarak insanları durmak bilmeden birbiriyle savaştırıyor. Öyle ki, kendi uyguladıkları ekonomik politikalar iflas ettiğinde ortaya çıkan krizlerin faturasını bile bu emekçi, yoksul insanlar ödemek zorunda kalıyor.
Elbette bu durumumuza itiraz eden, daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu savunan pek çok düşünür oldu tarihten bugüne. Bazıları çok ses getirdiler, insanlığı etkileyerek dünyaya şekil verdiler ve bazı evrensel değerler açısından epey mesafe aldık, bundan bin yıl öncesinden, hatta iki yüz yıl öncesinden daha iyi bir dünyada yaşıyoruz. Ancak yine de yeterli değil. Artık insanlığın bu sayfasını geride bırakıp yepyeni ve yaşanabilir bir dünya anlayışını hâkim kılmak zorundayız. Dayanışmanın ve paylaşmanın en büyük erdem; emeğin en yüce değer sayıldığı, hiç kimsenin açlık ve sefaletle boğuşmak zorunda olmadığı, doğayla uyum içinde yaşadığımız, farklılıkların ayrımcılık konusu olmadığı, “marjinal” sözcüğünün olumsuz anlam yüklenerek kullanılmadığı, fikrini söyleyen hiç kimsenin hapse atılmadığı özgür bir insanlık medeniyeti inşa etmenin vakti geldi. Bunun için artık acelemiz var ve önümüzde hiçbir şeyin durmasına izin veremeyiz. Tek yapmamız gereken bilincimizi insanlığın tarihten bugüne kadar damıtarak getirdiği üstün değerlerle donatmak, önümüze rehber olarak sadece bilimi koymak ve bunları kullanmak konusunda biraz daha cesaretli olmaktır. Bundan sonra nasıl hızla mesafe kat ettiğimize biz bile şaşıracağız. İşte o zaman belki günün birinde bizi ziyaret edecek uzaylı dostlarımıza mahcup olmamış olacağız.
Yorumlar
Yorum Gönder